Aşk

- 07/07/2017

Laf-ı güzaf dedi Başkadı dudak bükerek. Yani sen şimdi. ömrü billah aynı yerde durursanız Allah'ı bulamazsınız mı diyorsun bize? Tövbe tövbe! Allah'ı bulmak için senin gibi paçavralara bürünüp yollara mı düşecek herkes? Öyle olsa ne cemiyet diye bir şey olurdu,ne medeniyet!" Odadaki adamlar kadıyı yağlamak için yarışa tutunca,ardı ardına içi boş kahkahalar sökün etti hepsinden. Canım sıkıldı. Belli ki kadı ile abdalı yan yana getirmek iyi bir fikir değildi. "Herhalde yanlış ifade ettim. Kişi doğduğu evde kalırsa, Hakk'ı bulamaz demedim. Elbette mümkündür bu" dedi Şems. Köyünden çıkmadığı halde dünyayı bilen kişiler olmuştur ve olacaktır da." "Ben de onu diyorum!" diye tasdik etti Kadı Efendi. Muzaffer bir edayla güldü. Ne var ki tebessümü, dervişin hemen sonraki sözlerini işitir işitmez siliniverdi. "Lakin demek istediğim şuydu" diye devam etti Şems. "Şayet bir insan para,pul,mertebe ve makam peşinde koşuyor,kürkler ipekler kuşanıp inci mercan atlas kaftan içinde yaşıyorsa, yani Kadı Hazretleri,sizin gibi yapıyorsa, Allah'ı bulması imkan dahilinde değildir!" Odadakiler şakına dönmüştü. Herkesin beti benzi atmıştı. Kimseden tek kelime çıkmadı. Başkadı'nın yalakaları nefes bile almaya cesaret edemeden endişeyle birbirlerine bakakaldı. İçlerinden birkaç tanesi kılıcına davrandı. "Bakıyorum da dilin bir derviş için fazla sivriymiş" diye tersledi Kadı Efendi. "Söylenmesi gereken bir şey varsa,dünya bir olup yakama yapışsa bile söylerim" diye cevapladı Tebrizli Şems. Başkadı kaşlarını çattıysa da, dervişi fazla kale almadığını göstermek için omuz silkip geçiştirdi. "Her neyse, boş lafa karnımız tok" dedi. Her halükarda aradığımız kişi sensin.Biz de tam şehrimizin ihtişamından bahsediyorduk. Allah bilir türlü yerler görmüşsündür. Onca diyar içinde Bağdat'tan güzeli var mı söyle bize?" Şems yumuşayan bakışlarla tek tek herkesi süzdü. Bağdat'ın takdire şayan bir şehir olduğu su götürmez.Ama bu dünyada hiçbir güzellik kalıcı değildir.Şehirler maneviyat sütunlarının üstünde ayakta durur. Sakinlerinin yüreklerini yansıtırlar,devasa aynalar gibi. Şayet ol yürekler kapanır ya da kararırsa, şehirler de cazibesini kaybeder. Böyle nice şehir soldu,daha nicesi solacak." Gayrıihtiyari başımı salladım. Şems-i Tebrizi bana döndü, daldığı düşüncelerden bir süreliğine uzaklaşmış gibiydi;gözlerinde dostane bir parıltı vardı. Deli bakışları yüzüme değince güneşe yüz sürmüşçesine ateş bastı içimi. O zaman anladım ki bu adamın ismi ile cismi birdi. Adını aldığı "güneş" gibi kuvvet ve hayat saçıyor, bir ateş topu gibi içten içe yanıyordu.Hakiki güneşti Şems. Gel gelelim Kadı Efendi farklı fikirdeydi. "Siz Sufiler her şeyi karıştırırsınız zaten.Tıpkı filozoflar ile şairler gibi! Safi laf ebeliği! Bunca kelimeye ne hacet? Öyle laflar ediyorsunuz ki insanların kafası karışıyor. Halbuki halk, basit ihtiyaçları olan tembel bir mahluktur. Baştakilerin görevi halkın yanlış şeyler istemesine mani olup, yoldan çıkmasına engel olmaktır.