Ve Dağlar Yankılandı

- 15/04/2017

Eyüp Baba, “Ben de,” diye söze başlamıştı ki camdan, gü­neşin doğudaki tepelerin üstünden göz süzmesine dakikalar kaldığını gördü. Zaman azalıyordu. İçler acısı gözlerle beş çocuğuna baktı. Eli kurtarmak için parmaklardan biri kesil­meliydi. Gözlerini yumdu, torbadan bir taş çekti. Eyüp Baba’nın hangi taşı çektiğini anladınız tabii. Üze­rindeki adı görünce, yüzünü gökyüzüne çevirip acı dolu bir çığlık attı. Paramparça yüreğiyle en küçük oğlunu kucağına aldı; babasına körlemesine güvenen Kayis, kollarını mutlu­lukla onun boynuna doladı. Ancak babası onu evin önüne bırakıp kapıyı kapadıktan sonradır ki oğlan durumu anladı; dünyadan çok sevdiği oğlu kapıyı yumruklar, içeriye alması için babasına yalvarırken, Eyüp Baba gözlerini sımsıkı kapa­mış, sırtını kapıya yaslamış, öylece duruyor, yaşlar yanakların­dan yuvarlanıyordu; toprak devin adımlarıyla zangırdar, oğlu çığlıklar atarken orada durdu, “Beni affet, affet beni,” diye mırıldandı; toprak, dev Meydan Sabz’dan çıkıncaya kadar sarsıldı, titredi; sonunda dev gitti, ortalık yatıştı, hâlâ ağla­yan, Kayis’ten af dileyen Eyüp Baba’nın dışında herkes, her şey sustu.