"Dün; Budin, Estergon, Kanije, Uyvar, Timaşvar, Belgrat... Bugün; Niğbolu, Ziştovi, Yeni Zağra, Gabrova, Tırnova, Kızanlık... Yarın Plevne, Silistre, Rusçuk, Şumnu, Sofya, Filipe'de de mi aynı şey olacak? Daha sonra Edirne'de mi yaşayacağız bunları? En sonunda da istanbul için mi ağıt yakacağız? Bu acılar, bu utanç, bu yüz karası neden ya Rabbi? Nerede hata yaptık?"Bahar rüzgârı esmesinde bir ses, yeşil duvakaltından yükseldi ve kanat çırptı:"Paşa babam! Aliş'imi gördün mü?"Paşa şaşırdı, babam diyen sahiplenişe, suale vesese:"Bacım, hangi Aliş? Bizim ordumuzda Aliş çok."Kadın, Paşa'nın Aliş'i tanımamasına şaşırmışgibiydi:"Benim Aliş'imi, eşimi... Sol kaşının üzerindebenleri var. Çok güçlü, attığını vurur, selviboyluydu. Tuna boyuna gitti. Görmedin miAliş'imi Tuna boyunda?"Paşa boyun bükmüş, sesinin her nefesiylekendisinden "Aliş'ini gördüm" haberini bekleyenesrarengiz kadına baktı. "Görmedim" diyemedi.Gördüm diyerek ümit de veremedi. Ne yapsınbilemedi. Mitralyözler, makineli tüfekler, toplar,on binlerce düşman askeri karşısında bir anbocalamayan Paşa, şimdi çaresizdi.
Kitap ile ilgili henüz yorum yapılmamış.