Kanuni'nin Akıl Oyunları-Dünyaya Hükmeden Sultan 2

FİYAT BİLGİSİ

Fiyat Bilgisi Yükleniyor


Kitap ile ilgili henüz yorum yapılmamış.

- 21/08/2017 21:30

... ilk Hind seferimizi yöneten, Şam Beylerbeyliği yaparken, Sadrazam Ibrahim paşa tarafından Mısır Beylerbeyliği'ne getirilen, on sene Mısır'da beylerbeylik yapan, sonrasında Istanbul'a çağırılarak vezirliklerde bulunup dört sene de sadrazamlık vazifesini ifa eden Hadim Süleyman Paşa bugün nerede yatmaktadır? Eserlerine bakarsak, bugün hala ayakta duran ve Kahire'deki bilinen ilk Osmanlı eserleri olan cami ve medreselerinden, Trakya'daki eserlerine kadar birçok iz bırakan bu kıymetli zat bugün nerede medfundur? Hiç tahmin etmeyeceğiniz bir yerde; Malkara'da! Yıllarca devletin en üst mertebelerinde gezen bir kişi Malkara gibi bir kasabada, kendi yaptırdığı Malkara'daki Süleyman Paşa Camii'nin bahçesinde yatmaktadır. Bu manzara bize şunu göstermektedir. Osmanlı'da rütbelerin sahipleri bu makamlarda bâki değildir. En yukarıya çıkan bile hep orada kalacağım derdinde olmamıştır. Vazife mukaddestir ve tayinler ecel gibi gelir. Bir yerde uzun süre durulmaz. Yönetim kimsenin bir yerde yıllarca kalıp kokuşmasını istemez. Uzun süreli kalınan yerlerde kadim dostluklar ve kadim düşmanlıklar zuhur eder. Her kişinin elindeki anahtar her kapıyı açamaz. Bu ve bunun gibi nedenlerle Osmanlı'da tayinler çok önemlidir. Hiç garantimiz yoktur. Bugün Mısır'da beylerbeyi olursunuz, yarın İstanbul'da sadrazam, ertesi gün Malkara'da çok daha düşük rütbede bir kişi. İşte Osmanlı böyle büyük bir devlettir. Şahıslar hizmet eder ve sonra bir mükafat beklemeden bir köşeye kıvrılıverirler. Çünkü onlar asıl mükafatlarını inandıkları asil hayatta alacaklarının idrakindedirler. Osmanlı'yı anlayamayan birtakım araştırmacılar da onların bu durumlarını idrak edemeyip birçok Osmanlı paşasını bir yerlere sürüldü diye yaftalanmaktadırlar.


- 17/07/2017 01:30

Osmanlı Devleti'ni büyük yapan hususiyetlerden biri de, insanlara, ırklarına, dinlerine, dillerine, renklerine bakmaksızın, kabiliyetlerine göre değer verme anlayışıdır. Bir kişi gerçekten liyakatli ise anne babasının kimliği, dinî anlayışı önemli değildir. Bu kişi alınır, itinayla okutulur, yetiştirilir ve gelebileceği en yüksek makama yükseltilir. Bu söylediklerimizin en güzel delillerinden birisi şüphesiz Mimar Sinan'dır.


- 31/08/2017 04:30

Bazı kişiler tamamen ön yargıyla Osmanlı'nın Avrupa içlerine sadece elinde kılıç, silahlı askerlerle gittiğini sanır, hâlbuki bir yere ordulardan önce Alperenler gitmekte ve halkı lisan-ı hal ile (duruşları ve davranışları) etkilemekte, irşad çalışması yapmaktadırlar. Ömer Lütfi Barkan'ın "Kolonizatör Türk Dervişleri" olarak adlandırdığı ruhlar, bir yere gittiklerinde dönmeyi hiçbir zaman düşünmemişlerdir. Oraya bağlıları, talebe ve aile efradı ile gitmiş, yerleşmiş ve orada kalıp orada ölmüşlerdir. Kabirlerinin de bu gittikleri yerlerde kalmasını istemişler ve birer tapu senedi gibi hâlâ oralarda durmaktadırlar. Bu insanların hayatları incelendiğinde, Selçuklu öncesi Anadolu'da olsun, Osmanlı öncesi Balkanlarda olsun benzer tavırlar görülmektedir. Bir kere doğdukları toprakları terk edebilme fedakârlığı, ne kadar iltifa mazhar olurlarsa olsunlar, çok iyi tanıdıkları ve takdir edildikleri beldeleri ve imkânları ellerinin tersiyle itebilme basireti ön plandadır. Mal, para, mevki, şöhret hedefleri yoktur. Tek amaçları insan merkezli eğitimdir. Dini, dili, mezhebi, rengi, milletti ne olursa olsun herkesi birey olarak görür ve herkese yakın davranırlar. Ilgi gösterir, el uzatır, fedakârlık yapar ve o insanları kazanırlar. Önce birşey anlatmazlar, sadece yaşarlar. Gelir bir beldeye yerleşirler ve sadece yaşarlar. Hal lisanı ile örnek olurlar. Bir süre sonra belde halkı bu garip dervişin davranışlarından etkilenmeye başlar. Yalan söylemeyen, ahlaklı davranan, herkese el uzatan, mütebessim (güler yüzlü), çalışkan bu kişi bir süre sonra etrafında bir memnunlar sonrasında da hayranlar kitlesi oluşturur. Ardında sohbetler, en güzel insan olabilme yolunda yapılacak gayretle, derken bu halka, bakmışsınız tüm kasabayı sarmıştır. Işte Alperenler bunlardır. Selçuklunun ve Osmanlı'nın gizli birlikleridirler. Ama gönüllerinde dünya yoktur. Insanlığı irşad vardır. Bugün Balkanlarda, Avrupa'da, Anadolu'da bu kadar inanmış gönül varsa bunda, bilemediğimiz yüzlerce Sarı Saltuk'un emeği çoktur.


- 17/07/2017 10:30

O günlerde Yemen, Osmanlı ülkesi. Kısa sürede kahve meşhur oluyor ama kabuğu ile değil. Osmanlı yönetiminde insanlar bu çekirdeği inceleyerek nihayetinde kavurmayı, sonra kavrulmuş çekirdekleri öğütmeyi akıl edeceklerdir. Ardından da öğütülmüş kahve çekirdeği tozuyla kahve pişirilmeye başlanacaktır. Çekirdeğin kavrulması, çekilmesi, pişirilmesi, ve bu sırada ortaya çıkan mükemmel koku, tat, kıvam insanın aklını başından almaktadır. Osmanlı döneminde, Osmanlı insanının icadı olması dolayısıyla bu usul tüm dünyaya Türk Kahvesi olarak yayılacaktır.


- 08/08/2017 09:30

Bir çoban her gün olduğu gibi yine keçilerini takmış peşine gütmeye götürüyor. Belli bir yerde hayvanlar yayılıyor. Ancak bir tanesi her defasında gözden kaybolup bir yerlere savuşuyor. Tabii çobanı bir meraktır alıyor. Bu keçi diğerleri gibi otlamak yerine neden sürüden ayrılıyor? Nereye gidiyor ve neden? Bir gün, keçiyi takip etmeye karar veriyor. Takip ediyor da, sürüden ayrılan keçi gözden uzak bir vadiye dalıyor ve oradaki bir çalının üzerindeki top top meyveleri yemeye koyuluyor. Şaşırıyor çoban bu durum karşısında. Pek de dikkatini çekmeyen, ne olduğunu bilmediği bu çalının yanına geliyor, meyvelerini inceliyor hatta ağzına atıp tadına bakıyor. Ağzına alıp tükürmesi bir oluyor tabii ki. Acı mı acı tuhaf birşey. Bunlardan birazını toplayıp yanında götürüyor. Keçinin bu kadar müptelası olduğu bu çalı meyvesini araştırmayı aklına koyuyor. Işte böyle başlıyor kahvenin macerası Yemen'de.


Tüm alıntıları göster

Kitap Bilgileri

Kitap Yazarı Talha Uğurluel
Yayınevi Timaş Yayınları
ISBN 9786050812763
Sayfa Sayısı 264
Tür #tari̇h #osmanli tari̇hi̇

Osmanlı tarihini herkese sevdiren Talha Uğurluel, Kanuni Sultan Süleyman ve Osmanlı İmparatorluğu'nun en debdebeli dönemini anlatmaya, Dünyaya Hükmeden Sultan Kanuni'nin ardından, Kanuni'nin Akıl Oyunları kitabıyla devam ediyor. Yine can alıcı konular, yine bilinmeyen birçok ayrıntı, yine yazarın çektiği yüzlerce fotoğraf ve muhteşem bir görsel sunum...

Uğurluel, bu çalışmasında Kanuni Sultan Süleyman'ın dahiyâne siyasi kimliğiyle Osmanlı İmparatorluğu'nu nasıl bir dünya imparatorluğu haline getirdiğini tüm detaylarıyla anlatıyor. Bir yanda Kutsal Roma ile Katolik Hristiyanlığı dünyaya hakim kılmak isteyen Şarlken ve Ferdinand diğer yanda Büyük Pers Krallığı'nı ayağa kaldırmak isteyen Şah Tahmasb; bir yanda Yemen'deki Zeydî İmamları, diğer yanda Hind Okyanusu'ndaki Portekiz sömürgecileri... Nerede birinin başı ağrısa ona ilaç olmaya çalışıyor. Katolik zulmünden muzdarip Protestanlar da ona başvuruyor, Portekiz mezaliminden yılmış olan Gucurat Devleti'nin halkı da. Gözleri aynı anda hem İspanya'yı, hem Sana'yı (Yemen) hem de Tanca'yı (Fas) görmek zorunda. Sultan Süleyman, bu süreçte yine muhteşem kadrosuyla pusuya pusu, oyuna oyun kurarak düşmanı kendi memleketinde çaresiz duruma düşürecek; oynanan oyunlar karşısında devletin ebed-müddet olabilmesi için en sevdiği arkadaşından da ciğerpâresi evlatlarından da vazgeçecektir.

Kanuni'nin Afrika siyaseti neydi? Osmanlı için Yemen neden önemliydi? Asrının dehası Mimar Sinan'ı kim keşfetti? Şarlken Cezayir'de nasıl hezimete uğratıldı? Barbaros'un son deniz seferinde neler yaşandı? Estergon Kalesi nasıl fethedildi? Kanuni'nin gözbebeği Şehzade Mehmed, 22 yaşında neden öldü? Kanuni ile Şah Tahmasb arasındaki kıyasıya mücadelede neler yaşandı? Meşhur denizci Piri Reis neden idam edildi? Şehzade Mustafa neden hal' edildi? Hürrem Sultan nasıl vefat etti? Kanuni'nin hasta yatağındaki son seferi Zigetvar'da neler yaşandı?

Zihinlerde yer etmiş birçok sorunun cevabını bu kitapta bulacak, merakla beklenen serüvenin sonunu bir solukta okuyacaksınız...