İsteklerimin giderek daha da azaldığını ve zayıfladığını, duygularıma bir tür donukluğun yerleştiğini goruyordum; belki de en iyisi şöyle ifade edecek olursam, bir tür ruhsal iktidarsızlık ve yaşamda tutkuyla yer alabilme yetersizliği hissettigimi soyleyebilirim.
''kayıtsız insanların asıl meşgalesi olan o sosyal ilgi tekrar yeşermeye başlamıştı; insanlar birbirlerini arıyor, geleni gelmeyeni ayırt etmeye, şıklık düzeylerini saptamaya çalışıyorlardı. Kapılmış oldukları sarhoşluk dağılır dağılmaz, bir araya gelmelerinin asıl nedeninin yarışların kendisi mi, yoksa aralardaki bu piyasaya çıkma hali mi olduğunu unutuvermişlerdi.''
Dik karlı bir yamaçtan aşağı kızak üstünde büyük bir hızla kayarken bir dönemeçte savrulmuşum, ölüm korkusu bir şekilde hız sarhoşluğunun hazzına karışmış ve ben fren yapmak yerine başım dönerek, ama yine de bilinçli bir güçsüzlük içinde kendimi iradeden yoksun bir halde düşüşe teslim etmişim gibi bir duygu içindeydim.
Bu kadının sağlıklı iç güdüsüyle gerçek bir insandan beklediği olağan duygulardan hiçbiri içimde uyanmamıştı. O an içimdeki bu donuklaşma sürecinin ne kadar ilerlemiş olduğunu birden görüverdim - hiçbir yere tutunmadan, hiçbir yerde köklenmeden, akan suyun üzerinde kayar givi yaşıyordum ve bu soğuklukta ölü, cesedimsi bir yan olduğunu gayet iyi biliyordum; gerçi henüz çürümenin kötü kokan soluğu hissedilmiyordu, ama umarsız bir donukluk, acımasız, soğuk bir duygusuzluk yerleşmiş, yani bedensel anlamda gerçek ölümün ve çürümenin dışarıdan da görüldüğü aşamanın eşiğine gelmiştim.
Bu olaydan sonra kendimi ve içimdeki bu tuhaf duygusal donukluğu bir hastanın hastalığını izlemesi gibi dikkatle gözlemlemeye başladım. Kısa bir zaman sonra bir arkadaşım öldü ve ben tabutunun peşinden yürürken, çocukluğumdan beri yakın olduğum bu insanı sonsuza kadar kaybettikten sonra içimde bir keder var mı, her hangi bir duygu yüzeye çıktı mı diye kendimi dinledim. Fakat hiçbir kıpırtı yoktu ve ben kendimi, ışığın hiçbir zaman içinde kalmadan geçip gittiği camdan bir nesne gibi hissettim. Bu olayda ve diğer benzer durumlarda kendimi ne kadar bir şeyler hissetmeye zorlasam , hatta mantıklı nedenler öne sürerek duygularımı harekete geçirmeye çalışsam da içimdeki bu donukluktan bir yanıt gelmiyordu.
- 05/08/2017 02:30
İsteklerimin giderek daha da azaldığını ve zayıfladığını, duygularıma bir tür donukluğun yerleştiğini goruyordum; belki de en iyisi şöyle ifade edecek olursam, bir tür ruhsal iktidarsızlık ve yaşamda tutkuyla yer alabilme yetersizliği hissettigimi soyleyebilirim.
- 14/05/2017 08:30
''kayıtsız insanların asıl meşgalesi olan o sosyal ilgi tekrar yeşermeye başlamıştı; insanlar birbirlerini arıyor, geleni gelmeyeni ayırt etmeye, şıklık düzeylerini saptamaya çalışıyorlardı. Kapılmış oldukları sarhoşluk dağılır dağılmaz, bir araya gelmelerinin asıl nedeninin yarışların kendisi mi, yoksa aralardaki bu piyasaya çıkma hali mi olduğunu unutuvermişlerdi.''
- 26/07/2017 01:30
Ve şimdi biliyorum ki, kendi ile ilgili durumlar karşısında kayıtsızlaşan herkes ( tek çare olarak) bir suç işleyecektir.
- 15/05/2017 21:30
Dik karlı bir yamaçtan aşağı kızak üstünde büyük bir hızla kayarken bir dönemeçte savrulmuşum, ölüm korkusu bir şekilde hız sarhoşluğunun hazzına karışmış ve ben fren yapmak yerine başım dönerek, ama yine de bilinçli bir güçsüzlük içinde kendimi iradeden yoksun bir halde düşüşe teslim etmişim gibi bir duygu içindeydim.
- 06/07/2017 23:30
Bu kadının sağlıklı iç güdüsüyle gerçek bir insandan beklediği olağan duygulardan hiçbiri içimde uyanmamıştı. O an içimdeki bu donuklaşma sürecinin ne kadar ilerlemiş olduğunu birden görüverdim - hiçbir yere tutunmadan, hiçbir yerde köklenmeden, akan suyun üzerinde kayar givi yaşıyordum ve bu soğuklukta ölü, cesedimsi bir yan olduğunu gayet iyi biliyordum; gerçi henüz çürümenin kötü kokan soluğu hissedilmiyordu, ama umarsız bir donukluk, acımasız, soğuk bir duygusuzluk yerleşmiş, yani bedensel anlamda gerçek ölümün ve çürümenin dışarıdan da görüldüğü aşamanın eşiğine gelmiştim. Bu olaydan sonra kendimi ve içimdeki bu tuhaf duygusal donukluğu bir hastanın hastalığını izlemesi gibi dikkatle gözlemlemeye başladım. Kısa bir zaman sonra bir arkadaşım öldü ve ben tabutunun peşinden yürürken, çocukluğumdan beri yakın olduğum bu insanı sonsuza kadar kaybettikten sonra içimde bir keder var mı, her hangi bir duygu yüzeye çıktı mı diye kendimi dinledim. Fakat hiçbir kıpırtı yoktu ve ben kendimi, ışığın hiçbir zaman içinde kalmadan geçip gittiği camdan bir nesne gibi hissettim. Bu olayda ve diğer benzer durumlarda kendimi ne kadar bir şeyler hissetmeye zorlasam , hatta mantıklı nedenler öne sürerek duygularımı harekete geçirmeye çalışsam da içimdeki bu donukluktan bir yanıt gelmiyordu.